birömürlükask.öykü

 
                         

                            BİR ÖMÜRLÜK AŞK

 Yaşanmış bir hadiseden uyarlanmış olup anneannem ve rahmetli dedeme ithaf edilmiştir. 





1950'lerin sonu, anadolu'nun ücra köşelerinde bu dünya için küçük, ancak yaşayanlar için büyük ve elzem hadiselerin yaşandığı bir köy. Bu küçük köyün insanlarının çoğu geçimini köy kenarındaki gölden tutulan balıklar ve derilen sazlıklarla sağlarken, az da olsa ufak tefek tarımla da uğraşan bir kesimin varlığı da yadsınamaz. 

Dış dünyadan uzak ve habersiz, hayatları sadece bu köyden ibaret olan emektar insanlar her zaman olduğu gibi bugün de gün doğumuyla uyanmış, kimisi kayıklarla sazlık dermek için göle doğru açılmış kimisi de balık ağlarını hazırlamakla meşguldü. Erkek kadın demeden herkes bir işin ucundan tutuyor, el birliği ile o günkü rızıklarını çıkarma gayreti içinde çabalıyorlardı. 

Her şey olağan haliyle devam ederken, bu köyde yaşayan her bir kimsenin kendine özgü bir derdi, dünya üzerindeki her insan gibi kendini mutlu etmeyen hadiseleri ve istemediği, ancak yaşamaya mecbur bırakıldığı bir hayatı vardı. Bu sayısız insanlardan biride köyün genç kızlarından olan, evlenme çağı gelmiş, hatta geçiyor olan Zahide'ydi. Henüz 18'inde olan bu genç kızın kaderi ise istemediği bir adamla evlendirilmekti. Öyle ki zorunda bırakıldığı bu evlilik onu günlerdir ağlatıyor ve acısını her geçen gün biraz daha arttırıyordu. Sevmediği ve istemediği bir kimseyle evlenmek istemediğini dile getiriyor, ancak bu serzenişi pek de işe yaramıyordu. Bu evliliği Zahide'nin babası ve kardeşleri de istemiyordu, ancak dedesinin söz sahibi olması sebebiyle hiç birinin elinden bir şey gelmiyordu. 

Düğün günü her geçen gün biraz daha yaklaşıyor, Zahide'nin ve ailesinin telâşı biraz daha artıyordu. Ancak bir akşam kardeşlerden birisinin aklına buralarda pek sık karşılanılmayan bir fikir geldi. Tepedeki köyden balık tutmak için buraya gelen bir adam vardı. Onun adı da Selim'di. Uzunca boyu ve geniş omuzlarıyla uzaklardan farkedilen emektar bir adam. Adam deniyordu, ancak o da daha 20'sinde genç bir delikanlıydı. Her sabah tepedeki köyden balık tutmak için erkenden gelir ve daha öğlen olmadan bir kayık dolusu balıkla kıyıya tekrar dönerdi. Bu işi sebebiyle köyün gençleriyle de tanışıyor ve arkadaşlıkları devam ediyordu. İşte Zahide'nin kardeşinin aklına gelen kimse bu gençti. Ve Zahide'nin bu gençle evlenebileceği fikrini beyan etti. Bu fikri dile getirir getirmez herkes bir an da benimsemişti. Bu hadise sık rastlanan bir şey olmadığı gibi  biraz da garipti, ancak başka çareleri olmadığı için hepsi çok geçmeden kabullenmişti. En başta da Zahide, bahsedilen bu adamı hiç görmemişti hayatında, kimin nesidir hiçbir bilgisi yoktu. Ancak evlendirilmek istediği adamdan o kadar nefret etmişti ki, bu fikri duyar duymaz gözleri parlamıştı. Ancak bir sorun vardı. Bundan Selim'in bir malumatı yoktu ve bu kabul edilmesi zor bir şeydi. Hiç görmediğin, tanımadığın, adını dahi bilmediğin biriyle evlenmek olağan bir şey değildi.

Sabah olur olmaz Zahide'nin kardeşi hemen Selim'in yanına gitti. Genç delikanlı yine herkesten önce gelmiş, açılmak üzereydi. Iki dakika daha geç kalsa yetişemeyebilirdi. 

Hiç beklemediği ve düşünmediği bir an da gelen bu teklif Selim'i başta çokça şaşırtmıştı. Evlenmeyi o da düşünüyordu elbet, ancak tanımadığı ve görmediği biriyle evlenmek...

Dakikalar ilerliyordu, Zahide'nin kardeşi bir cevap beklerken Selim ne diyeceğini bilmiyor, hâlâ duyduklarını idrak etmeye çalışıyordu. Arkadaşının yanına gelip kız kardeşiyle evlenmesini istemesi normal bir şey değildi. Demek ki kendisine güvenmişti, güvenmişlerdi. Bu kadar insanın arasında onu seçmeleri tesadüf olamazdı. Bir yandan arkadaşını ve kendisiyle evlenmek isteyen kızı yarı yolda bırakacak olmanın utancı, bir yanda da tanımadığı bir kimseyle düğünsüz şenliksiz evlenecek olmanın hüznü vardı. Ancak o insanın başına gelen her şeyde mutlaka bir hayır olduğuna inananlardandı. Ve böylece, bunda da mutlaka bir hayır olacağını ümit edip inanarak arkadaşının kardeşiyle evlenmeyi kabul etti. Sözleştiler, gece yarısından sonra o köyünden çıkacak, Zahide ve kardeşleri de buradan çıkıp köylerin ortasındaki tarlalarda buluşacaklardı. 

Güneş battı, hava karardı, göl duruldu... Ay gökyüzünde iyice yükseldi ve can alıcı ışığıyla parıldamaya başladı. Bu parıltının altında, buğday tarlalarının ortasında genç bir kız ve iki kardeşi. Biraz ötelerinde ise uzunca boyuyla kendilerine doğru gelen bir adam. Karanlık gecenin içinde, buğday tarlalarının ortasında ilk defa birbirine bakan iki çift göz. Ve biraz sonra yan yana, yukarda onlara şahitlik eden ay ışığının altında uzaklara doğru ağır adımlarla yürüyen genç iki sevgili.

Ay ışığında, karanlık bir gecenin ortasında buluşan o iki çift gözün yarım asrı aşan bir sevdanın ilk kıvılcımı olacağını kim bilebilirdi ki? 


Dedem ve anneannemin evlilikleri 59 yıl sürmüş olup 2018 yılında dedemin vefat etmesiyle sadece bu dünyalık sona ermiştir.



Düzeltme: 
6 Mayıs 2020'de anneannem de vefat etmiştir. 






Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

birzamanlar.öykü