Kayıtlar

2019 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

yaprakdökümü.öykü

Resim
                          YAPRAK DÖKÜMÜ Sonbahar buralarda bir başkadır. Romantiktir, sıcaktır, hüznün, sevginin ayıdır, ancak bir o kadar da zorluğun ve telaşın mevsimidir. Buralarda ağaçlardan kopan kahverengi yapraklar çamurlara, her tarafı gölcüklerle kaplanmış köy yollarına dökülür. Kimisi çamurun içinde dibe gömülüp kaybolurken kimisi de su birikintilerinin üzerinde kalan vaktinin son anlarını yaşar. Bu kahverengi meşum hava kimisinde sadece şiddetli yağmurların yağdığı bir mevsimken kimisinde ise hüznün ve sevginin mevsimidir. Sonbahar hızla geçip giderken kış da yaklaşmış, soğukluğu iyice hissedilmeye başlamıştı. Çatı bacalarında gri dumanlar çoktan yükselir, gökyüzüne doğru ağır ağır süzülürken insanları ise kış hazırlıklarına devam ediyorlar, kara kış diye tabir ettikleri günler gelmeden tedbirlerini almak için tüm gayretiyle çalışıyorlardı. Herkes bir şeyle meşgul oluyor, ara sıra da sokakların çamurundan, havanın soğukluğundan, işlerin yoruculuğundan şikâye

birzamanlar.öykü

Resim
                                             B İ R ZAMANLAR Kardeşim Ömer'e ve değerli babaannesine ithafen; Yorgun vücudu altındaki, içine sert yün doldurulmuş döşeğin üzerinde boylu boyunca uzanırken, karnından gelen sesler gecenin karanlığında taş duvarlı odanın içinde yankılanır derecesine şiddetliydi. Korkuyordu, bu garip korkunun sebebi ise midesinden gelen seslerin yanı başında uyuyan kocasını uyandıracak olması ihtimaliydi. Üzerine çektiği yorgana sıkıca sarıldı, bacaklarını kendine doğru çekerek diz kapaklarını karnına dayadı. Bu hareketi sesi biraz daha bastırmış, bir süre sonra da uykuya dalmasına vesile olmuştu. Uyurken ise aklındaki tek şey yarın sabah kahvaltısında kendi payına düşecek olan bayatlamış, biraz da sertleşmiş olan yarım ekmekti. 1950’lerin sonuna yaklaşılmışken böyle tarihlerin dağ başına kurulmuş olan bu ücra köyde çok bir önemi olmuyordu. Bu insanlar hayatın “yaşanılan” kısmından o kadar uzaktılar ki, bazıları dünyanın sadece bu

hazan.öykü

Resim
                               HAZAN İnsan aslında hayatın derinliklerine gizlenmiş acı bir tasvirdir. Nasıl her gün güneş yeniden doğup doğa yeniden uyanıyorsa, insanda tüm bu süreçleri aynı olarak yaşayan bir hayat illüzyonudur. Güneş doğar, insan uyanır; duyguları uyanır, geceleri uyurken sabah olmasını ümit ettiği umutları uyanır. Ancak günün, belki de hayatın sonunda yine aynı şeyle karşılaşır. “Aldanmak, yaptığımız her işte şaşmaz yazgısı hepimizin.” İnsan güneşin doğuşuyla uyanmalı, o şehvet ve arzuyla hayata başlamalı denilir. Ancak bu küçük yerde bu felsefi sözün çok hükmü olmuyor. Evet, uyanıyor insanlar, ancak güneşten de önce… Daha günün ağarmasına birkaç saat olmasına rağmen gecenin karanlığında uyanmışlar, poğaçalarına koydukları ikişer ekmek ve birkaç domatesle yola koyulmuşlardı. Erkenden kalkıp herkesten önce gitmeleri gerekiyordu, aksi takdirde toplayıp eve getirmeyi umut ettikleri şeyden kendilerine kalmayacaktı. Neydi peki insanı gecenin yarısı

birömürlükask.öykü

Resim
                                                         BİR ÖMÜRLÜK AŞK   Yaşanmış bir hadiseden uyarlanmış olup anneannem ve rahmetli dedeme ithaf edilmiştir.   1950'lerin sonu, anadolu'nun ücra köşelerinde bu dünya için küçük, ancak yaşayanlar için büyük ve elzem hadiselerin yaşandığı bir köy. Bu küçük köyün insanlarının çoğu geçimini köy kenarındaki gölden tutulan balıklar ve derilen sazlıklarla sağlarken, az da olsa ufak tefek tarımla da uğraşan bir kesimin varlığı da yadsınamaz.  Dış dünyadan uzak ve habersiz, hayatları sadece bu köyden ibaret olan emektar insanlar her zaman olduğu gibi bugün de gün doğumuyla uyanmış, kimisi kayıklarla sazlık dermek için göle doğru açılmış kimisi de balık ağlarını hazırlamakla meşguldü. Erkek kadın demeden herkes bir işin ucundan tutuyor, el birliği ile o günkü rızıklarını çıkarma gayreti içinde çabalıyorlardı.  Her şey olağan haliyle devam ederken, bu köyde yaşayan her bir kimsenin kendine özgü bir derdi, dünya

biraciinsan.öykü

                                         BIR ACI İNSAN    Günlerdir arayıp sormadığı kimse kalmamış, çalınmadık kapı bırakmamıştı. Ancak ne bir kimse yardım eli uzatmış, ne de derdini, acısını dinleyip bir çıkar yol göstermişti. İçinde bulunduğu çıkılmaz durumun verdiği acı yetmezmiş gibi etrafındaki insanların kendisine bu kadar kayıtsız kalışı, bencilliği ve düşüncesizliği hayata olan umudunu iyice yiyip bitirmişti. İnsanların bu hâle gelmiş olmasına biraz şaşırsa da bunu kabullenmiş, bu hayatın artık tamamıyla insanların kendi dünyaları etrafında dönüyor olduğu gerçeğini son günlerde bütün şiddetiyle yaşamıştı. Artık hayata olan son umudu da bugün yok olup gitmişti. Belki de birazdan yaşanacak olanlar içinde bulunduğu çaresiz ve zavallıca olan durumun sebebi olarak değil de, insanlara olan dargınlığı sebebiyle vuku bulacaktı.   Son zamanlar da aklını işgal eden acı düşünce bugün tamamıyla zihnine yer etmiş, şu an ise işgal etmekle kalmayıp harekete geçmesine de sebep olmuşt

sengidince.öykü

Resim
                                                                                         SEN G İ D İ NCE    Her defasında bu yoldan geçerken aldığım çiçekler ellerimde yürürken, ağırdan gidecek olduğum yere yaklaşmanın hissettirdiği duyguları yaşamaya başlamıştım. Artık iyice dünyanın gürültüsünden ve yalanlarından uzaklaşmışken toprak yolu yavaş yavaş yürüyordum. Bu buraya kaçıncı gelişim bilmiyorum, bu gereksiz ayrıntıyı çok da önemsemiyorum, ancak aklıma gelmesine de engel olamıyorum. Sakin adımlarla girdim mezarlığın kapısından; ağırdan esen rüzgârın ağaçları hışırdatması, dallarda ötüşen birkaç kuş,  onun haricinde etraf bomboş; hani derler ya ölüm sessizliği, işte bu deyimi gerçek kılan bir sessizlik hâkim. Yerini artık evimin yolundan daha iyi bildiğim arkalarda duran mezarın başına çabucak geldim, hiç beklemeden oturdum beyaz mermerin üzerine. Buraya her gelişimde hissettiğim o tarifi zor duyguları tekrar yaşarken sonsuz bir boşluğun içerisin

gölgesizler.öykü

GÖLGES İ ZLER Bu öykü Nuri Bilge Ceylan’ın “BİR ZAMANLAR ANADOLU’DA” filmine ithaf edilmiş olup yaşanmış bir hadiseden uyarlanmıştır.   Anadolu’nun ücra köşelerinde, bozkırın derinliklerinde kaybolmuş küçük bir köy. Varlığından sadece birkaç yüz insanın haberdar olduğu, haritada bir noktadan ibaret olan, ancak kocaman hayatların yaşandığı; dünya üzerinde bir yer olan, ancak kendi içinde de bir dünyayı barındıran uzak diyarlarda bilinmezliklerle dolu bir köy…    Bütün şiddetiyle akmakta olan derenin yanına gelip oturarak cebinden çıkardığı paketten bir sigara daha yaktı. Aklı hala iki hafta önceki yaşanan olaydaydı. Kaybettiği muhtarlık seçimini bir türlü kabullenememiş, aldığı mağlubiyetin verdiği bunalımın etkisinden hala kendine gelememişti. Sürekli birilerine kızıyor, aldığı bu yenilginin sebebini sürekli birilerine mal etmeye çalışıyordu. Birkaç dakika sonra ise bedenini büyük bir nefret kaplıyor, yaktığı her sigarada bu nefreti biraz daha artıyordu. Yaşadığı bu bel

zincirsiz.öykü

                                     Z İ NC İ RS İ Z    Bu sabah da erkenden kalkıp uzun uzun dışarıyı seyrettim eski penceremden. Güneş bugün de doğmuş, kuşlar bugün de müthiş bir aşkla ötüşmeye başlamıştı. Penceremin arka bahçeye bakması ve ufukta kocaman uçsuz bucaksız bir ormanın görünmesine rağmen benim gözüm sadece tellerin arkasındaki büyük ağacın altındaydı. Bir an önce günün ilerlemesini, öğlen yemeğinin yenilmesini ve dışarıya çıkılmasını arzu ediyordum. Çok özlemiştim çünkü onu…     Buraya neden ve ne zaman geldiğimi bilmiyorum, daha doğrusu hatırlamıyorum dersem daha doğru olur. Yaklaşık bir ay önce yine bu yatakta uyandığım günün birinde, her şeyi unutmuştum. Geçmişime dair hiçbir şey hatırlamıyordum. Garip bir histi, uyanıyorsun ve kim olduğunu, nerde olduğunu bilmiyorsun. Birde otuz yaşındaysa eğer insan… Otuz yaşında doğmuş gibi tuhaf bir his.     Neyse ki bu yabancılığım kısa sürdü. Kaldığım odadaki arkadaşım ve ondan sonra en çok vakit geçirdiğim, kendisin