yaprakdökümü.öykü



                         YAPRAK DÖKÜMÜ



Sonbahar buralarda bir başkadır. Romantiktir, sıcaktır, hüznün, sevginin ayıdır, ancak bir o kadar da zorluğun ve telaşın mevsimidir. Buralarda ağaçlardan kopan kahverengi yapraklar çamurlara, her tarafı gölcüklerle kaplanmış köy yollarına dökülür. Kimisi çamurun içinde dibe gömülüp kaybolurken kimisi de su birikintilerinin üzerinde kalan vaktinin son anlarını yaşar. Bu kahverengi meşum hava kimisinde sadece şiddetli yağmurların yağdığı bir mevsimken kimisinde ise hüznün ve sevginin mevsimidir.

Sonbahar hızla geçip giderken kış da yaklaşmış, soğukluğu iyice hissedilmeye başlamıştı. Çatı bacalarında gri dumanlar çoktan yükselir, gökyüzüne doğru ağır ağır süzülürken insanları ise kış hazırlıklarına devam ediyorlar, kara kış diye tabir ettikleri günler gelmeden tedbirlerini almak için tüm gayretiyle çalışıyorlardı.

Herkes bir şeyle meşgul oluyor, ara sıra da sokakların çamurundan, havanın soğukluğundan, işlerin yoruculuğundan şikâyet etmekten de geri kalmıyorlardı.  Ancak bu sitem havası herkes için geçerli değildi. Sonbaharın o hoş ve mayhoş havasını hakkını vererek yaşayan kimseler de vardı. Canteze gibi, Cemal gibi. Onlar bu küçük yerin telaşından çok uzakta insanlardı. Onlar sabahları uyandıkları zaman yapacakları işleri değil de ıslanacakları yağmuru düşünürlerdi. Evden çıktıkları zaman varacakları yeri değil de, birbirlerini üç beş saniyeliğine görecekleri o anı düşünürlerdi.

Sabahın erken saatleri Cemal hayvanlara bakmak için çıkarken Canteze ise o an kuyu başında su dolduruyor olurdu. Elbette ki ikisi de birbirlerine doyasıya bakmak, beraber muhabbet etmek, hatta dökülen kahverengi yaprakların altında beraberce yürüyüp dolaşmayı isterlerdi. Ancak bu küçük yerde bu yapılabilecek ve hoş karşılanacak bir durum değildi. Evlenmiş dahi olsalar o yaprak dökülen yolu yürümek onlar için imkânsız olacak, hep bir hayal olarak kalacaktı.

Şu an için bu üç beş saniyelik göz göze geliş ikisi içinde yeterli ve değerli bir andı. O kısacık an ikisi için de o günü mutlu geçirmeleri için yeterli oluyor, geceleri başlarını yastığa koydukları zaman bir sonraki güne umut içinde gözlerini yumabiliyorlardı.

Sonbahar son günlerini yaşatırken Cemal bir gece düşünüp taşınıp bir karara varmıştı artık, babası ve anasıyla oturup konuşacak, bu meseleyi onlara ciddi ciddi açacaktı. Her gün uzaktan gördüğü o bir çift gözün kendisine neler söylemek istediğini anlayabiliyor ve bu duruma bir karşılık vermesi gerektiğini yavaştan hissediyordu.  Henüz askerliğini yapmamış olması şu anlık Cemal için bir engel teşkil etse de bu durumu çok önemsemiyor, Canteze de bu işi istediği sürece hiçbir şeyin bu birlikteliğe mani olamayacağını biliyordu.

Yine bir gün sabah erkenden evden çıkmış çamurlu sokakları yürürken, her sabah hiçbir zaman doyamadığı o anı tekrar yaşamanın hayalini kurarken, o sabah meftunu olduğu bir çift gözü görememişti. Boş boş kuyu başına bakan gözleri dakikalarca öyle kalmış, ancak babasının kendisine seslenişiyle kendine gelebilmişti. Günlerdir ilk defa Canteze’yi görememişti. Belki bugün gelememişti, ve yahut erken gelip testilerini doldurup çoktan gitmişti. Ancak bu ihtimallerin hiçbiri genç adamın korkularına ve endişelerine fayda etmiyor, zihninde dönüp duran sorulara bir cevap sağlamıyordu. Canteze’yi göremediği o günü berbat geçmiş, yüzü bir kez olsun gülmemişti. Oysa bu kadar abartılacak bir şey olmasa gerekti, sonuçta yüzünü dahi net olarak görmediği, kim olduğunu bilmediği, sadece birkaç aydır uzaktan gördüğü bir kıza bu derece vurulmak gülünç olurdu. Ancak bu gerçek bir sevda, gerçek bir sonbahar aşkıydı.

Bir gün, iki gün üç gün… Her sabah aynı saatte evden çıkıp etrafı çamurlu kuyunun başında Canteze’yi bekledi ama nafile. Daha sahip dahi olamadan kaybettiği sevdası bir daha gelmedi. Sonbahar bitti, kış geldi, çamurlu kuyu Cantezesiz öksüz kaldı. Cemal ise her sabah bekledi, yağmura, soğuğa, kara kışa aldırmadan bekledi. Geceleri ise Canteze’yle beraber yürümeyi düşlediği çamurlu, kahverengi yaprak döken yolu düşledi, rüyalarında o yolu Canteze’yle beraber yürüdü.

Belki o Canteze’sine kavuşamadı, belki onun gözlerine bakıp bir kez olsun sevdiğini söyleyemedi. Ama onu hep bekledi, her sonbahar çamurlu kuyunun başında saatlerce bekledi. Canteze gelmedi, ancak o yine vazgeçmedi, burada değil ama, başka bir hayatta Canteze’sine kavuşmanın ümidiyle o bir çift gözü ölene kadar unutmayıp her sonbahar tekrardan hatırladı.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

birömürlükask.öykü

birzamanlar.öykü