biraciinsan.öykü

                                         BIR ACI İNSAN
  
Günlerdir arayıp sormadığı kimse kalmamış, çalınmadık kapı bırakmamıştı. Ancak ne bir kimse yardım eli uzatmış, ne de derdini, acısını dinleyip bir çıkar yol göstermişti. İçinde bulunduğu çıkılmaz durumun verdiği acı yetmezmiş gibi etrafındaki insanların kendisine bu kadar kayıtsız kalışı, bencilliği ve düşüncesizliği hayata olan umudunu iyice yiyip bitirmişti. İnsanların bu hâle gelmiş olmasına biraz şaşırsa da bunu kabullenmiş, bu hayatın artık tamamıyla insanların kendi dünyaları etrafında dönüyor olduğu gerçeğini son günlerde bütün şiddetiyle yaşamıştı. Artık hayata olan son umudu da bugün yok olup gitmişti. Belki de birazdan yaşanacak olanlar içinde bulunduğu çaresiz ve zavallıca olan durumun sebebi olarak değil de, insanlara olan dargınlığı sebebiyle vuku bulacaktı.

  Son zamanlar da aklını işgal eden acı düşünce bugün tamamıyla zihnine yer etmiş, şu an ise işgal etmekle kalmayıp harekete geçmesine de sebep olmuştu. 
Günler öncesinden hazırladığı, orada unutulup gitmesini temenni ederek küçük bölmeye yerleştirdiği  kalın ve sert urganı yan tarafında duran dolabın çekmecesinden yavaşça çıkardı. Elleriyle uzun uzun okşadı ve gözleriyle dikkatlice inceledi. Vazgeçmesini sağlayacak bir nedenin, bir sebebin olmasını bekliyordu ancak böyle bir şeyin de artık mümkün olmadığını biliyordu. Bilmesine rağmen yine de "ölüm" kelimesinin hissettirdiği duygularla geçen her saniye bu sebebi arıyordu. Ancak o sebep bir daha hiçbir zaman gelmeyecekti. 

Oturduğu sandalyeden kalkarak dört ayaklı eski, ahşap tabureyi eliyle küçük odanın ortasına doğru kaydırdı. Her geçen saniye iyice ağırlaşan ayaklarıyla zor da olsa sandalyenin üzerine çıkabildi. İstemsiz bir şekilde gözleri yine elindeki urgana kaydı. Ardından tavana dikilen gözleri odanın çatısında uzanan kirişlerden tepesinde olanı süzmeye başladı. Her ne kadar artık düşünmemeye, yaşadığını unutup artık ölü bir adam olduğunu kabullenmeye uğraşıyor olsa da kendine engel olamıyordu. Tüm bunlara rağmen çevik bir hareketle, ayak parmak uçlarıyla biraz daha yukarıya uzanarak elindeki ipi kirişten geçirdi ve sıkıca bağladı. Bu hızlı eylemin verdiği sıkıntıyla son düğümü attıktan sonra derin bir nefes daha aldı. Başını kaldırıp karşıya baktığında önünde saklanan geniş halka içinde tarifi mümkün olmayan bir duygunun peyda olmasına sebep oldu. Bu garip duyguyu, belki de aniden gelen bu ani ürpertiyi atlatması çok uzun sürmezken bu defa önündeki masanın üzerinde duran kağıt ve kalem ilişti gözüne. Birkaç saniyelik seyrin ardından bir iki cümle bir şey yazmayı, geride kalanlara hitaben birkaç satır kaleme alma fikri zihninden geçti. Ancak bir an da neden burada, eski bir sandalyenin üzerinde, tavanından koca bir ip sallanan oda da olduğunu hatırladı.

"Burada olmama sebep olanlara ne diyeceğim ki, diye düşündü. Onlara veda edecek, onları sevdiğimi söyleyecek halim yok ya. Onlara ancak teşekkür edebilirim, bana böyle acılarla ve çaresizliklerle dolu bir yaşam veren hayata, bu acıların ve çaresizliklerin umurlarında olmadığını yüzüme vuran insanlara... Hem ölmek üzere olan bir insan ne diyebilir, ne yazabilir ki? Hangi sözcükler onu bu durumdan vazgeçirip tekrar hayata tutunmasını sağlayabilir. Dakikalar içinde ölecek olan bir insan acısız bir sondan başka ne isteyebilir ki? Acısız bir ölüm ve zahmetsiz bir cenaze merasimi, bu kadar. Aslında korkuyorum, ölü bedenimin dahi toprağa gömülürken insanlar tarafından aşağılanacak ve nefretle bakılacak olması sebebiyle korkuyorum. İnsan ölmek istediğinde dahi rahat ölemiyor artık bu hayatta."

 Dalgın dalgın geçen bir iki dakikanın ardından kendine gelerek neden burada olduğunu bir kez daha hatırladı. Ancak bu defa daha kararlı, daha arzulu ve daha sakindi. Önünde kendisini bekleyen  ipi başından hızlıca geçirdi, gözlerini sımsıkı kapattı ve derin bir nefes daha aldı. Hayata ve insanlığa olan öfkesini, dinmeyen nefretini bir kez daha hissederek gözleri kapalı, altında duran sandalyeye sert bir tekme savurdu. Düşen sandalyenin çıkardığı ses odanın içinde yankılanırken çırpınan ayakların ve boğazdan ağır ağır gelen hırıltı sesleri duyulmaya başladı. Hırıltı sesleri biraz daha şiddetlenirken bir süre sonra azalmaya başladı, süratle çırpınan ayaklar sakinleşti. Biraz önce kapalı olan gözler düşen sandalyeyle istemsizce açılmışken kısa bir sürenin ardından dünyaya dair son gördükleri üzerine sazlık atılmış kirişli tavan olurken onlarda ağır ağır kapandı. Kısa bir sessizlik... Birkaç saat önce içilen, ancak ne olduğu tahmin edilemeyen koyu sıvı ağızdan dışarı çıkmış, eskimiş beyaz gömleğin üzerine doğru yavaş yavaş akarken odanın içinde duyulan tek ses, ucunda bir et yığını sallanan ipin kirişe uyguladığı ağırlıktan dolayı çıkan acı gıcırtı...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

birzamanlar.öykü

eskibiranı.öykü